Yaşadığımız coğrafya bir acılar coğrafyası. Göçler, katliamlar, yerinden edilmeler, savaşlar. Peki nasıl yaşıyoruz bu acılarla beraber? Bazıları için yok saymak, yüzleşmemek bir yöntem/kaçış. Bazılarımız kuşaklarca bu acıların bizzat içinde kalıyor. Kimilerimiz örgütlenerek hayatta kalmaya çalışıyor. Bazılarımız için ise hakikatin kaydını tutmak, belgelemek, unutulmama mücadelesi yürütmek bir yöntem. Hafıza mücadelesi acıların yeniden yaşanmaması için yürütülen politik mücadelenin bir unsuru. Ancak yıkıcı olayların sonlanmadığı, aksine tarihsel bir akış içinde farklı biçimlerde yinelendiği bir coğrafyada hafızanın da işlevi ve biçimi her zaman çok daha girift bir hal alıyor. Bu yazıda bu bağlamda 10 Ekim sonrası kurulan dayanışmanın seyrine ve 10 Ekim belleği üzerine dönüşen çalışmaları ve bu sorulara vermeye çalıştığı cevapları aktarmaya çalışırken “iyileştirici bellek” adına birkaç birlikte düşünme başlığı açmaya çalışacağım.
10 Ekim Katliamı’ndan sonra 14 Ekim akşamı 10 Ekim Dayanışması’nı kurduğumuzda 3 temel hedefimiz vardı. İlki hastanelerdeki yaralıların ve onlara eşlik eden yakınlarının ihtiyaçlarına destek olmak; ikincisi hayatını kaybedenlerin sayılara indirgenmesiyle mücadele etmek; üçüncüsü ise katliamın acısını yaşayan ve dayanışma sergilemek isteyen insanlar için bir alan olabilmekti. Dayanışmayı örmek bir yandan iyileşmenin de bir aracıydı bizim için. Zira önümüzde baş edilmesi zor, ülkenin birçok kurumunu ve şehrini etkilemiş tarifi zor bir katliam vardı. Bu tarifi ve baş etmesi zor katliamla baş etmenin yolu ancak dayanışmadan geçer diye düşünmüştük. İyileşme bir gün mümkün olacaksa bu dayanışma olmaksızın olamazdı. Dayanışma ezilenlerin inceliğidir diyerek aşure yapmak isteyeninden, hastane önünde çadır kurmak isteyene her tür dayanışma isteğini eşdeğerli görmeye çalıştık, bunlardan bazılarının gerçekleşmesi için emek koyduk. Böylelikle dayanışma kurulduktan sonra ihtiyaçlar doğrultusunda dönüşen, üreten ve ihtiyaçları karşılamak isteyen insanlar için kullanılabilecek bir alan olabildi. Yaralılarla dayanışma ve kriz masaları deneyimlerinin bir kriz rehberi haline getirilmesi, tartışma, söyleşi, sergi organizasyonları, sürecin kaydını tutmak gibi farklı işlevler bunun yansımaları oldu. Katliamın üçüncü yılında ise bellek ve iyileşme önümüzdeki kavramlar oldu. Yaklaşık 4 yıldır gönüllülerle bu kavramları Türkiye, 10 Ekim ve diğer katliamlar bağlamında anlamaya, biçim vermeye, yöntem bulmaya çalışıyoruz.
Politik bir mücadele olarak: Örgülü Mücadele
Adaletin sağlanmadığı, yas tutmaya, anmaya saygı duyulmayan bir ortamda birbirimizden başka kimsemiz yok. Bu yüzden karşımızdaki sisteme yönelik mücadele verirken yatayda, yanyanalıklarımız için farklı ilişkilenme alanları yaratmamız gerekiyor. Bu ihtiyacın yöntem arayışı örgülü mücadeleyi doğurdu. Herkesin olduğu yerden katılabileceği, kolektif ve sağaltıcı bir eylemlilik olarak eşit parçalardan oluşan battaniyeler örme kararı alındı. 20*20 cm. parçalar yurtdışından, farklı illerden, evlerden ve sokaklardan örülerek geldi. Kimi çocuğunun adını işledi, kimi üstüne barış güvercini kondurdu. Birlikte birleştirdik. Yitirdiklerimizin adını işlemek başlarda ellerimizi, kalplerimizi zorladı. Ama bir bütün olarak parçaları yanyana görmek, sahibine iletmek, onu battaniye ile sarıp sarmalamak su serpti gönüllerimize. Battaniyeler öncelikle katliamın ağır yaralıları olan Cihan, İlyas, Günay, Cafer, Gökhan için örüldü. Sonra katliamın ardından doğan bebekler için. Bir sarılma eylemini örerek gerçekleştirmeye çalıştık.
Örerek Kurulan Anıt Ağaçlar
Katliamın 4. yılına geldiğimizde bugün de olduğu gibi henüz bir 10 Ekim anıtımız yoktu. 10 Ekim Katliamı’nın ardından Tren Garı önünden yakınından öylesine geçebilen yoktur sanırım. Bir anıtı olmasa da orası koca bir anıt ve yas alanı. 15 Ekim 2015 tarihinde belediye meclisi tarafından bir anıt yapılması kararı çıkmasına rağmen alanın trafiğe açık kalması, bir anıtın yapılmaması, hukuki süreçte adaletin sağlanamaması gibi yaralarımızın kabuk bağlamasını engelleyen şeylerden biri oldu.
Anıtın bir türlü yapılmaması örgülü mücadele ekibini 4. yılda ördüğümüz battaniyeleri ağaçlara sarmalayarak anıt ağaçlar yapmaya yöneltti. Anıtların büyük organizasyonlarla ve “uzmanlarla” yapıldığı bir dönemde biz iğne iplik, şiş ve tığ ile 104 parçalı battaniyelerle 9 anıt ağacı Ankara’nın çeşitli yerlerine yerleştirdik. İsimleri işlemesi hüzünlü ve zor iken, tüm isimleri bir ağaçta anıtlaştırmak iç ferahlatan bir iş oldu.
4. yılda Emine Kart’ın hazırladığı Ardakalan Kitabı ve Sibel Tekin ve Gül Büyükbeşe’nin hazırladığı “Ölüm Ne Yana Düşer Usta” belgeseli katliamların tarihsel tanıklıklarına ve ardındaki hikayelerin belleğini tuttu. 6. yılda ise Barışa Uçan Kanatlar ve Ardında Kalanlar Sergileri ile yeni bir biçim ve yöntemin peşine düştük. 6. yılda “Ölüm Ne Yana Düşer Usta” Türkiye’nin Ortadoğu siyaseti ve IŞİD gibi konuların da ele alınarak daha kapsamlı bir şekilde ele alınarak kitap haline getirildi.
Barışa Uçan Kanatlar ve 1004 Turnalı Barış Durağı
6. yıl barış dileğiyle origami turnalar yaptığımız ve yitirdiklerimiz için kuşlar çizdiğimiz bir yıl oldu. Yitirdiklerimizi bu yangın yerinden göğe doğru özgürleştirmek belki… O gün oraya gelmelerinin sebebi olan barış talebine sahip çıkma çabası… Böylelikle hayatını kaybeden herkes için bir kuş, barış için 1000 turna, barışa uçan kanatlar ve barış durağını ortaya çıkardı. Sokaklarda, kafelerde, evlerde yapılan turnalar Aslı Saraç enstalasyon ile bir barış durağı oldu. Katliamın saati olan 10.04’e istinaden 1004 turna, Suruç Katliamında yitirdiğimiz 33 can için 33 misina da bir bulutla buluştu. Onlara Hayyam’ın dizeleri eşlik etti “bulut geçti gözyaşları kaldı çimende”.
Barışa Uçan Kanatlar… Hayatımda çizdiğim en zor kuşlardı, Korkmaz için hüdhüd, Veysel için kuşların en küçüğü ötleğen, Filistin’deki barış mücadelesinden Ankara’daki barış mücadelesine desteğe gelen Ahmed Al Khadi için sinek kuşu, anarşist sendikacı Ali Kitapçı için siyah bir karga, kırmızıyı seven İsmail Kızılçay için bir kardinal kuşu… Çizdiğim her kuş göğüs kafesimde kanat çırptı. Yazması bile zor, bombalı bir saldırıda sevdiğini kaybetmek bir çoğumuz için hala kabul edilebilir değil. Çizmesi çok zor olsa da kayıpları kuşlarla özdeşleştirmek bakılması zor bir acıda onları yaşatmak ve anmak için yeni bir biçim sağladı sanırım.
Küllerinden Doğan 10 Ekim Kadınları
Simurg 7 zorlu vadiyi aşıp Kaf dağına ulaşmayı başaran 30 kuşun adıymış. Meğer Simurg tek bir kuş değil de o zorlu yolu birlikte aşabilen 30 kuşun ta kendisiymiş. 10 Ekim günü o alanda mücadeleci, emekçi, yokluk içinde hayatta kalmış 30 kadını kaybettik. 30 kadın Simurg oldular, kaf dağında, gök kubbede, barış mücadelesinde, eşitlik mücadelesinde bıraktıkları izlerle yaşamaya devam ediyorlar. Böylelikle her bir kadın için onların hayatı herdem yeniden kuran ruhuna yakışır diye rengarenk simurglar çizdim.
7. yılda ise 10 Ekim gönüllüleri olarak birbirinin ardılı, 3 katliam; Amed – Suruç – Ankara katliamlarının bellek ve iyileşme yollarını kesiştirmek üzere çalışıyoruz.
Sonuç: Politik olanın duygu repertuarını geliştirmek
10 Ekim gibi bir katliam pek çok düzeyde etki yaratıyor. Hayatını kaybeden, yaralanan, o gün alanda olan ve ruhu yaralanan, alana yetişemediği için suçluluk yaşayan, mitinge yoldaşını gönderen, organize eden, çağrı yapan pek çok insan, cenazelerin gittiği 50 şehir, organize eden örgütler doğrudan ve dolaylı olarak 10 Ekim Katliamı’ndan etkilendiler.
Bu koskoca katliamın ardında kalanlarla mücadele edebilmek, hayatta ve ayakta “kendimiz” olarak kalabilmek için farklı düzlemlerde farklı ihtiyaçlarımız var. Hakikat ve adalet mücadelesi karanlık bir iktidara karşı sabrı, öfkeyi, stratejik olmayı gerekli kılıyor olabilir. Ancak mücadeleyi sürdürebilecek gücü devşirmek için nefes durakları yaratmamız, bazen yüreğimize bir damla su serpmenin yolunu bulmamız da gerekiyor. Bunu da elbette dayanışmayla ve birlikte yapmak gerekiyor. Öfkeyle bağırabilmek, üzerinize gaz sıkılırken nefes alabilmek için nefes duraklarına ihtiyacımız var. Örgülü mücadele, Barışa Uçan Kanatlar, Barış Durağı bu nefes durakları bizim için. Birlikte örerken, kuşlar yaparken oluşturduğumuz alan, karşımızdaki hoyrat güce karşı “kendimizi” korumanın, faile benzememe mücadelesinin de bir yolu. Zira cenazeye, anmaya bile saldıran bir güç bizi de zamanla dönüştürüyor. Yok etmeye odaklı iktidar karşısında ayakta kalmak, bizi de hoyratlaştırıyor ve yanımızdakine de hoyratlaşmaya başlayabiliyoruz. Oysa bu yıkıcı iktidara karşı üreten, yeşerten, şefkatli eylemliliklerle kendimiz olarak kalabilmemizin de mücadelesini veriyoruz. Kaba ve gri bir iktidarın yok edici yöntemlerine karşı dayanışmayı örerek somutlaştırmak, baş edilmesi zor bir acıyı sanatla soyutlaştırmak iktidara karşı kuracağımız yeni yaşamın da nüvelerini taşıyor.
Bu sebeple alışılmış politik repertuarımızın öfke odaklı olmasını ve diğer duygu hallerinin mücadeleye halel getiriyor muamelesi görmesini de dönüştürmeye çalışıyoruz. Çünkü eşitlik, adalet ve barış mücadelesi uzun ve yokuşlu bir yol. Bu yolda her duyguya ve bunlara alan açabilecek yeni yöntemlere ihtiyacımız var. Onarmayı öğrenmeye ihtiyacımız var. Politik dayanışmanın yanında insani dayanışmayı öğrenmeye, şefkate alan açmaya ihtiyacımız var. Çünkü hoyrat ve yokedici bir iktidara karşı şefkat de politik bir duygudur.
Barışa uçan kanatlar ve Ardakalanlar Sergisi Bileşenleri
Barışa Uçan Kanatlar Sergisi
Hayatını kaybeden 104 insanın anısına Hatice Kapusuz tarafından 104 kuş resmi illüstre edildi. Sergideki kuşlar katliamın acısının büyüklüğüne bir yudum ferahlık ve göğe baktıkça hayatını kaybedenleri hatırlamak için yapıldı. Kuşlar aynı zamanda kaybettiklerimizin barış umuduna bir selam duruşu. Ziyaretçiler sergide yer alan kuş resimlerini kartpostal olarak da etkinlik mekanından edinebilirler.
Ardakalan Fotoğraf Sergisi
Emine Kart’ın 10 Ekim Katliamı’nın dördüncü yılında hazırladığı aynı adlı fotoğraf kitabının bir parçası olarak mahkeme ve anma fotoğraflarından oluşan fotoğraf sergisi.
10 Ekim Barış Durağı
10 Ekim ailesinin birlikte yaptığı barış için origami 1000 turna, Aslı Saraç enstalasyonu ile bir “Barış Durağı” haline geldi. Saraç, Ömer Hayyam’ın “Bulut geçti, gözyaşların kaldı çimende” sözüyle görsel bir bütün haline getirdi. Barış için 1000 origami turna diyerek kolektif olarak üretilen turnalara Aslı Saraç dört turna ekleyerek katliamın saati olan on sıfır dört rakamını da simgeleyen bir tasarıma dönüştürdü.
10 Ekim Barış Battaniyesi
Katliamın üçüncü yıldönümü sonrası bellek ve iyileşme için yapılan bir çalışma olan Örgülü Mücadele kapsamında üretilen ve anıt ağaçları sarmalayan 104 parçalı battaniye katliamda hayatını kaybeden insanların isimlerini taşıyor.
Barışa Uçan Kanatlar Almanağı
Almanak hayatını kaybeden insanların hayatından kesitler ve 10 Ekim katliamına dair 6 yıldır gerçekleşen olayların bilgileri içeriyor.
Ölüm ne Yana Düşer Usta Belgeseli
Diyarbakır – Suruç – Ankara katliamlarını, tarihsel bağları ve tanıklıklar üzerinden anlatan belgesel Gül Büyükbeşe ve Sibel Tekin çalışması.
Ölüm ne Yana Düşer Usta Diyarbakır – Suruç – Ankara Kitabı
Kitap bu üç katliama, katliamların ortaklıklarına, bizleri 10 Ekim’e götüren iklime, iddianamelerin yetersizliğine, her üç davanın avukatlarının çabasına, katliam tanıklıklarına dikkat çekmek amacıyla hazırlandı.
3. yılda düzenlenen Bellek, Yüzleşme ve İyileşme Paneli videosunu aşağıdaki karekodu okutarak izleyebilirsiniz.
*Bu yazı Heybe Dergisi’nde yayınlanmıştır.
