Patriyarkal değer çelişkisi ve utanç

Biri birine yumruk attığında, yumruğu yiyenin halini, durumunu, acısını merak etmek yerine yumruk atana ‘elin acıdı mı?’ diye sormayız (umarım sormuyoruzdur). Peki neden şiddet ifşalarında failin durumunu, itibarını, olası kayıplarını şiddete maruz bırakılanın halinden daha fazla önemsiyoruz?

Patriyarkal sistemde; erkek egemen anlayış her yere sirayet etmişken, şiddetin sorumluluğunun da kadınlara ihale edilmesi şaşırtıcı değil. Tıpkı 23 yıllık AKP iktidarının 70 yıldır iktidar yüzü görmeyen CHP’yi suçlamasında olduğu gibi. Sistem bakışımızı, görüşümüzü, duruşumuzu belirliyor, en azından etkiliyor.

Sorgulanmayı sevmeyen iktidar, suçu ve bakışı failden maruz bırakılana çeviriyor. Ne zaman konuştuğu, nasıl konuştuğu, ifşayı nasıl kullandığı şiddetin ve failin önüne geçiriliyor. Faili konuşmak, maruz bırakılanla empati kurmak yerine; faillerle dayanışmak, failin itibarının peşine düşmek tercih ediliyor. Failin itibarı, üzüntüsü, iş kaybı; maruz bırakılanın itibarı, travması ve kayıplarından daha kıymetli sayılıyor.

Bu, yalnızca gündelik bir bakış değil; patriyarkanın yeniden ürettiği eşitsiz toplumsal değer düzeni. Judith Herman’ın dediği gibi, şiddet sonrası asıl mücadele ‘gerçeğin tanınması’ için verilir. Ancak patriyarkal toplum, maruz bırakılanın gerçeğini görünmez kılarak faile ait olanı kutsar. Failin itibarı, iş kaybı ya da üzüntüsü, maruz bırakılanın travmasından daha önemli sayılır. Böylece ataerkil sistem hem kadınların hem de çocukların deneyimlerini ‘abartı’ ya da ‘suskunlukla taşınması gereken yük’ ‘önemsiz bir detay’ olarak kodlar. Kadınlar ve çocuklar konuştuklarında, itiraz ettiklerinde, sınır koymak istediklerinde yarayı, ihtiyacı görmek yerine failin “sorgulanamaz değerini” koruyan adaletsiz bir terazi, utandıran bakışlar ve suçlayan iç sesin karşısında bulurlar kendilerini.

Bu bozuk terazinin, içe işleyen bakışların bir takım sonuçları var muhakkak. Öncelikle şiddetin, tacizin maruz bırakılana verdiği zarar. Bu yeterince konuştuğumuz, bildiğimiz veya önemsediğimiz bir şey olamıyor. Türkiye’de yıllardır şiddet araştırmasının yapılmaması, ensest konusunda yeterli çalışmanın olmaması bunun ilk elden akla gelen sonuçları. Maruz bırakılan üzerinde yaşamsal etkileri olan şiddet türleri üzerinde yeterince kafa yormuyor, etkileri önemsemiyoruz.

Diğer bir sonuç ise yönünü kaybetmiş utanç ve suçluluk. Araştırmalar kız çocuklarının oğlan çocuklarına oranla daha fazla suçluluk hissettiğini gösteriyor. Yetiştirilirken içselleştirdiğimiz utanç ve suçluluk, şiddete maruz bırakıldığımızda kendimizi suçlu hissetmek, itiraz ettiğimizde kendimizi haksız görmek, sınır koymaya çalıştığımızda ise kendimizi hadsiz hissetmek gibi görünümler ediniyor. Yine fail dışında herkes utanıyor ve utandırılıyor da fail utanmıyor, adalet talebinin muhatabı olamıyor. Böylece utanç ve suçluluk, failin değil maruz bırakılanın sırtına yüklenerek patriyarkal düzenin ve şiddetin yeniden üretim araçlarından birine dönüşüyor.

Yorum bırakın