Kuş Uçuş Dersleri

Küçük kuş yumurtadan en son çıkan kardeş olmuştu. Hatta bu gecikme ondan umudu kesmelerine bile neden olmuştu. Yumurtadan çıktığında ise kardeşleri hafif tüylenmiş, biraz da güçlenmişlerdi. Sonradan gelen ve anne baba kuşun getirdiği yemeklere ortak olan bu kardeş pek de hoş karşılanmamıştı yuvada. O da tüylenip, güçlenmeye başladı. Ama epey geriden geliyordu. Kardeşleri uçuş denemelerine başladıklarında, onun henüz kanatlarında üç beş biçimsiz tüy vardı. Kardeşleri uçuyor, havada turnikeler atıyorlardı. O ise onları özenen gözlerle uzaktan izliyordu. Anne ve baba kuşlar küçük kuşun bu haline üzülseler de diğer yavrularıyla gururlanıp bu konunun üstünde pek de durmadılar. Aslında zayıf yavrular pek sevilmezdi. Çoktan ondan vaz geçmeleri beklenirdi ama onlar öyle yapmadılar. Onu özenle beslediler. Günler geçtikçe onun da kanatları güçlenmiş ve uçabilecek hale gelmişti. Ancak bu süreç o kadar gecikmişti ki, uçmak onun için korkutucu bir hayale dönüşmüştü.

Küçük Kuş her gün uçuş girişimlerinde bulunuyordu. Yuvanın ucuna kadar geliyor, acemice kanatlarını çırpıyor sonra korkuyla geri kaçıyordu. Annesi onu cesaretlendirmeye çalışıyordu. Babası ise kuş masalları anlatıyordu. Ancak ikisi de pek işe yaramıyordu. Geride kalmak ve diğerlerinden daha güçsüz olmak bir de üstüne iğneleyici sözler duymak Küçük Kuşun cesaretini epey kırmıştı.  “Uçamayan kuşlarda var mıdır?” diye düşünüyordu. Ancak düşüncelerini babasının “bu kanatlar gök yüzünde süzülmek için” sözleri bölüyordu. Korkusu hüzne ve umutsuzluğa karışıyordu.

Kardeşler yuvadan uçmuşlardı. Havalar soğumaya başladığında ise göçmen kuşlar sıcak iklimlere doğru yol almaya başladılar. Ailesi onu biraz daha cesaretlendirmeye çalıştıktan sonra onu geride bırakıp göç etmek zorunda kaldı. Annesi ona hüzünlü bir öpücük kondurdu ve yoluna devam etti. Anne bile olsa uçmayan bir kuş için yapabilecekleri sınırlıydı.

Yavru kuş yuvasında yapayalnız kala kaldı. İlk günler oldukça hüzünlüydü. Diğer kuşlar bu haline üzülmüş yardım etmek istemişlerdi ama o kabul etmedi. Uçamıyordu ama daldan dala atlıyor, orman zemininde dolaşıyor, geceleri de yuvasına sığınıyordu. Usta bir tırmanıcı olmuştu. Ayakları ile çevik bir şekilde her yana tırmanıp, tehlikelerden ustalıkla kaçıyordu. Kış yaklaşırken kışı o yuvada geçirebilmek için yuvasını sağlamlaştırdı. Kışa hazırlık olarak tohumlar biriktirdi, yuvasında.

Uçuş denemelerini bırakmıştı ancak uçmak hala güzel bir düştü. Geceleri rüyalarında uçtuğunu görüyordu. O da diğer kuşlarla güneye gidiyordu rüyalarında. Ancak rüyalarının çoğunda denemeleri başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Ya yuvadan düşüyor ya kanatlarını çırpamadığı için yere çakılıyordu. Diğer kuşlara bir türlü yetişemiyordu. Bu rüyalardan korkuyla, kan ter içinde uyanıyordu. Rüya görmekten korkar olmuştu ve bir süre sonra uyumamaya başladı. O da baykuşlar gibi geceleri gözlerini kocaman açıyor etrafı izliyordu. Geceler ilginçti. Gündüz daldan dala atlayan, şarkılar söyleyen kuşların hiç birisi yoktu. Gece baykuşlarındı. O da baykuşları yoldaş edinmişti. Baykuşlar önce bu minik kuşu garipsemiş, biraz ağızları sulanmış sonra onu kabul edip arkadaş olmuşlardı. Minik kuş onlarla sohbet ediyor, komik halleriyle herkesin korktuğu bu kuşları eğlendiriyordu.

Baykuşlarla olan yoldaşlığı garipti. Gündüzleri gece uyuyamamaktan bitkin düşüyor, zaman zaman yuvasında uyukluyordu ama bu hale de alışmıştı. Geceleri yapıp ettiklerini diğer kuşlara anlattığında ona hayretle bakıyorlardı. Zaten göç etmemiş ve uçamayan bir kuş olarak epey garip gözle karşılanıyordu. O geceleri de baykuşlarla yoldaşlığını da seviyordu bir yandan geceye sinen kasvet onu bırakıp giden ailesine özlemini anımsatıyor, ona tanıdık geliyordu.

Koca kışı böyle geçirdi. Bazen baykuşların tüyleri arasına sığındı. Hafif güneşli günlerde ısınmaya çalıştı. Bahar yaklaşıp da güneş kendini daha çok göstermeye başlayınca kendisi gibi uçamayan kuşları bulmak için yuvadan ayrılmaya karar verdi. Arkadaşları başta buna karşı çıktılar. Göçmen kuşlar baharın dönerlerdi, ailesi de elbet gelecekti. Onları beklemesi daha iyi olurdu. Ama o arkadaşlarını dinlemedi ve yola koyuldu.

Diğer uçamayan kuşları nerede ve nasıl bulacağını pek bilmiyordu aslında küçük kuş.  Başladı yürümeye. Yuvasından bu kadar ayrılmak ürküttüğünde şarkılar söylüyor, bazen yaprakların altına sığınıyor bazen de küçük ağaç kovuklarında saklanıyordu. Bir gün bir ağaç kovuğunda ürkmüş bir kuşla karşılaştı küçük kuş.

– “Sen de mi” dedi ürkekçe.

– “Ben de”…

Öylece anlaştılar.

Ürktüğü için diken diken olmuş tüyleri Pembe ve yeşil tonlardaydı. Kuyruk kısmında ise pembe tüyler koyulaşarak mora dönüşüyordu. Ne kadar güzel bir kuş diye düşündü Küçük Kuş. Arından soru verdi:

– “Adın ne senin?”

– “Bilmem bana hep ufaklık derlerdi. Sanırım bir ismim yok. Senin adın ne?

– Bana da hep küçük kuş dediler. Yuvanın en küçüğü olduğum için. Sanırım benim de bir adım yok.

– Sen ufaklık ben küçük…

Sonra gülüştüler hallerine.

– Kendimize ad mı koysak?

– Kendi kendimize mi?

– Evet, neden olmasın ki? Sen bana isim ver ben sana?

– Olur dedi ufaklık heyecanla: mesela senin adın Baştangüzel olsun?

– Neden öyle dedin?

– Kafandaki mavi tüyler çok güzel de ondan.

– O zaman seninki de içigüzel olsun.

– Neden dışım çirkin mi?

– Yooo, tüylerin harika ama beni burada bulduğuna göre, için daha da güzel olmalı.

– “Baştangüzel ve İçigüzel, bence birbirimize çok yakıştık” dedi keyifle.

Başıyla onayladı Baştangüzel;

– Demek sen de uçamıyorsun.

– Evet, ilk uçuş denememde, ayağım yuvaya takıldı. Ve yuvanın ucunda asılı kaldım. Beni zorlukla yuvaya çektiler. Bir daha da uçmaya cesaret edemedim. Denemedim bile. Peki ya sen, sen neden uçamıyorsun?

– Ben yumurtadan çok geç çıktım. Ondan hep küçük kaldım. Herkes o kadar görkemli ve büyüktü ki onlar gibi uçabileceğimi hayal bile edemedim.

– “Biz de yürürüz dedi” İçi Güzel. Kovuktan çıkıp yola koyuldular.

Birlikte olmak güven veriyordu. Kah sohbet ediyor, kah şarkı söylüyorlardı. Sesleri pek güzel sayılmazdı ama keyiflerine diyecek yoktu. Sohbetin en tatlı yerinde Baştan Güzel duraksadı;

– “Uçmak da güzel olurdu aslında” .

– Birlikte denesek mi sence?

– Hadi deneyelim! dedi heyecanla. Uzun zamandır bu teklifi beklemişti.

Baştangüzel ve İçigüzel başladılar uçuş denemelerine. Önce minik kanat çırpışları, alçak dallardan küçük zıplayışlar, aralarda dans etmek ve yağmurda ıslanmak uçuş denemelerinin parçasıydı. Günler akıp geçerken harika birer uçucu haline geldiklerini, kanatlarının muazzam derecede güçlendiğini fark etmediler bile.

Ormanda bu muazzam uçucuların hikayeleri dilden dile dolanmaya başlamıştı. Bir gün çalılıkların arkasında bir hışırtı duydular. Baktıklarında mini minicik, çekingen bir kuşun onları yaprakların ardından seyrettiğini farkettiler. Bu miniminicik kuşun yanına gittiklerinde, kuş gözlerini kapatıp hızlıca sordu:

– “Bana da uçmayı öğretir misiniz?”

Baştangüzel ve İçigüzel şaşırmışlardı bu soruya ancak o minik ve ürkek kuşu sarıp sarmalamadan edemediler. Pek bir soru sormadan onu yuvalarına, eğlencelerine ve danslarına ortak ettiler. Baktılar ki bu ortaklık işi keyifli, danslar daha eğlenceli, sohbetler daha tatlı. Daha çok kuşla birlikte uçmanın yolunu düşünmeye başladılar.

Düşündüler….

Taşındılar….

Uçtular….

Dans Ettiler…

Ve günler sonra, bir gün ormanda şu ilanlar görülmeye başlandı:

– Baştangüzel ve İçigüzel Uçuş Kursu:

Uçmak için ihtiyaç duyduğunuz her şey bu kursta.

– Uçuş Teknikleri,

– Güçlü Kanatlar,

– Düşünce sizi kaldıracak dostlar,

– ve dans

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s