Her doğan gün; yüreğimizin, zihnimizin alabileceği ve kaldırabileceğinden çok daha kötü, korkunç kabuledilemez bilgiyle karşılaşıyoruz. Onlarca kişinin ölümüne uyanabiliyoruz mesela, 12, 13 yaşındaki bir çocuğun onlarca insana satılmasıyla ya da. Açlık, giderek derinleşen yoksulluk, cinnet manzaraları, aşınan yaşamlar, itirazı olan herkese dönük organize bir şiddet politikası, gözaltılar, işkenceler vs vs….
Ölüm fermanlarının çıktığı, engizisyon mahkemelerinin olduğu, cadı avına çıkılan, giyotinin aristokratlar için acısız bir ölüm aracı olduğu, işkencenin ıztırabın kol gezdiği, insanların yakıldığı bir orta çağın sona erişini haber verdi aydınlanma ve toplumsal mücadeleler.
Modernliğin ve modernitenin kapısı aydınlanmanın hukuk üstünlüğü, güçler ayrılığı gibi kavramlarıyla aralandı. 20. yüzyılda kurulan uluslararası kurumlar ise bir adım ileri giderek barış ve insan hakları çağrısı yapıyordu, yeni dünya savaşları istenmiyordu.
Gerçekten de bir dünya savaşı olmadı. Avrupalı devletlerin harap olduğu yakılıp yıkıldığı savaşlar olmadı. Steril hayatlardan uzakta çok daha büyük yıkımlar, ölümler oldu kimi zaman ancak onlar istatistik bile olamadılar o da ayrı bir hikaye.
Peki üzerine kitaplar yazılan modernlikle birlikte gerçekleşen gerçekten hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygılı yeni bir toplumsal düzen miydi? Yoksa zulüm şık bir kıyafet giyip görünmezleşmiş miydi?
Çocuklar, kadınlar, insan hayatı ve diğer canlılar daha mı kıymetliydi mesela? Yoksa hak, hukuk, kıymet birilerinin oluyordu da, birilerinin kapısından bile uğramıyor muydu?
İnsanlar kılıçtan geçirilmiyordu belki, sultanların iki dudağının arasında değildi yaşam. Kazanım mıydı şimdi bunların hepsi?
Geçmişten iyi miydik yani?
Belki de Benjamin’in tarih meleği gibi,gördüğümüz hep aynı trajedi, yıkım ve ölüm…
Öyle ki; cellatlar sadece takım elbise giyer olmuş, ölüm de daha modern. Yahut herkes cellat olmuş, suç evlere gizlenmiş, herkes suskun suç ortakları olmuş da olabilir.
Yaşadığımız geçmiş ve gelecek arasında bir sıkışma gibi ama kesinlikle ilerleme değil… İyi olana dair bir iz aradığında zihin, bugün de ve geçmişte sonuç farklı görünmüyor.
Ne geçmiş nostoljisi ne yeninin alkışlanması…ikisi dışında umudun ve çarenin ışığını verecek bir kapı aralığı.. Aradığımız bu galiba!