Sonbahar Masalı

dsc_1069

Sonbahar bir masaldır. Masalsı değil masal. İçinde yazdan kalma bir kaç damla güneş, yılın biriktirdiği hüzünler, yeni bir varoluştan bahseden kasımpatları, kendini güze saklamış ekşi elmalar, kışı dallarında bekleyen narlar, yeni hikayeler için yola düşmüş kıtalar denizler aşacak göçmen kuşlar hepsi sonbahardır. O yüzden masalda kalbinizi yumuşatan, heyecanlandıran ne varsa sonbaharda vardır.

Tabi bu yılların emeği, birikimi…

Çok çok eski zamanlarda ne sonbaharın ne de diğer mevsimlerin yaşanmadığı zamanlardan bahsedilir. Mevsimlerin olmadığı bu zamanlarda dünya sadece iki renkten oluşurmuş, siyah ve beyaz. Aydınlık ve karanlık. Renklerin olmadığı bu dünyada düşler, hayaller ve mucizeler de yokmuş. Herkes yapması gerekeni yapar, söylemesi gerekeni söyler, erken kalkar erken yatarmış. Renklerin olmadığı bu dünyada masallar, hikayeler ve şarkılar da yokmuş. Bir tek marş denen bir şey varmış her daim her yerde büyük bir ciddiyetle söylenirmiş bu marşlar. Ancak ne çiçekler, ne ay, ne de kuşlar üzerine yazılmış şiirler, şarkılar, oyunlar yokmuş.

Tam bir yokluk hali…

Günlerden bir gün dünyaya hep gri bir dumanın ardından biraz da kibirlice bakan güneş hapşırmış. Güneşin hapşırmasıyla birlikte her yere güneş damlaları saçılmış. Dünyaya pek pas vermeyen güneş bu saçılıp dağılma işine biraz bozulduysa da çok da belli etmemiş. Ama güneş damlalarının dünyanın ve galaksinin her yerine dağılmasını da engelleyememiş.

Bu damlaların büyükleri yıldız olmuş. Büyükçe başka  bir tanesi ay olmuş. Mini mini bir kaç güneş damlası bir su birikintisine düşmüş. Güneş damlalarının suya düşmesiyle birlikte suyun üstünde dalga dalga bir renk belirmiş. Suyun üstünde oluşan ve insanların daha sonra mavi adını verdikleri bu renk tüm sulara yayılmış. Mavi renk dağıldıkça  gök yüzündeki grilik mavileşmiş. Güneş damlaları çok sıcak olduğundan suya düşen damlalar sudan buharların çıkmasına neden olmuş. Buharlar yükselmiş, yükseldikçe birleşmiş ve ilk bulutları oluşturmuşlar, beyaz, kocaman bulutlar.

dikmen5Bulutlar çok uzun süre aynı gök yüzünde durmayı sevmez. Bulutlar hem gezmişler gökyüzünü, hem de gezdikleri yerlerde yağmur olup damla damla yer yüzüne düşmüşler. Bu gök ile yerin ilk buluşmalarında tabiat ana uyanmış. Her yeri mis gibi toprak kokuları sarmış. Tabiat ana gökten düşen bir kaç damla güneşin ardından tohumlar ekmiş, fidanlar büyütmüş, göğe uzanan serviler yetiştirmiş, uçsuz bucaksız kırlarda çiçekler açtırmış. Maviler, yeşilliklere dönüşmüş, yeşillikler renk renk çiçeğe bürünmüş. Doğanın renklenmesinin 100. gününde bülbül ilk şarkısını söylemiş güle. Bülbülün şarkısını duyan bir çocuk bir oyun uydurmuş aklından, toplamış arkadaşlarını başlamışlar oynamaya. Bir kadın görmüş çocukların oyununu. Tanık olmuş çocuk kahkahalarına. Çocukların neşesi, neşeli bir şarkıya dönüşmüş kadının dillinde. Kadının şarkısını duyan adam aşık olmuş kadına.

Bir marangoz yoldan geçerken tanık olmuş aşka. O günden sonra dünyanın en güzel renklerinden ahşap oyuncaklar yapmaya başlamış. Marangoz hayatı boyunca aşkla yapmış işini. Çocuklar aşkla yapılmış oyuncaklarla oynamışlar.

Sevgiden doğmuş en güzel masallar, şiirler, hikayeler. Hikayeleri, masalları ve şiirleri dinleyenler uykularında rengarenk düşler görmüş.

Düş hayatın kaynağıdır. Her kaynak gibi beslenmeye ihtiyaç duyar. Düşleri beslemek, yeni yeni düşler görmek için bazen durup dinlenmek, yenilenmek, silkinmek gerekir. Bu yüzden tabiat ana, her şeyi ile bolluk olan yazın bitiminde daha güzel düşleri doğurmak, iyiyi güzeli beslemek için uykuya yatar. Tabiat ana uykuya daldığında doğa da yavaş yavaş uykuya dalar.

Böylece sonbahar her şeyin başı ve sonu olarak doğar. Sonbahar önce tüm yorgunlukları, kırgınlıkları ve hüzünleri alır, onları hüznün sarısına, umudun yeşiline, arzunun kızılına boyar. Sonra onları usul usul toprağa emanet eder ki, toprak her zaman aldığını daha güzel eder de verir bahara. Sonbahar yeniden uyanmak için tabiatın uykuya dalışıdır, o yüzden en güzel düşler sonbaharda görülür. Sonbahar düştür, masaldır. Masalsı değil masaldır.

Masalın ses kaydını buradan dinleyebilirsiniz. Seslendiren Züleyha Keskin.

Yazan: Hatice Kapusuz

One comment

Bir Cevap Yazın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s