Kusursuzluğa karşı onarım sorumluluğu

Kim inandırdı bizi bilmiyorum ama hayatı iki seçenekli bir sınav gibi yaşıyoruz. Ya hep ya hiç arasında geçen bir tenis maçı gibi tüm tartışmalar. Ya oradayız ya bu tarafta. Son dönem ifşalarının konumlanmaları da öyle. Oysa hayat ekseriyetle gri alanda geçiyor. e) hepsi ve hiçbiri.

Yaşadığın şiddeti kanıtlama çabasının yoruculuğunu düşünelim. Şiddetin yaratığı etkinin üstüne inanılmama acısını ekleyelim. Okuyan, gören herkes kendi hikayelerinin acısını da katıyor elbette, kendi inanılmamışlıklarını, “o öyle değildir”leri, “o yapmaz”ları. Hayatında bir kez şiddet görmüş herkesin yaraları aynı anda acımaya başlıyor bu tartışma ortamında. Buna bir de öyle mi değil mi eklenince ortak acı büyüyor.

Bir yara en çok ne ister?
Görülmek! Bir acının görülmesi, tanınması kadar yürek hafifleten bir şey var mıdır bilmiyorum. Aynısı tersi için de geçerli. Görülmemek kadar insanı keskinleştiren, acılaştıran bir şey var mı onu da bilmiyorum. Hepimizi rendeden geçirir gibi örseleyen, şiddetin bin türlüsüne maruz kaldığımız hayatlar yaşıyoruz ve birbirimize en azından bunu tanımayı borçluyuz.

Neden?
Ne Michelangelo’nun Davut’u, ne tanrının Yusuf’u, ne de evrimin şaheseriyiz. İnsanız ve insan olmak kusuru, eksikliği getiriyor. Ve o kusurlu yapı kapitalizm ve patriyarka evliliğinde en güzel giysileri, en iyi diplomaları, en iyi sözleri donansa da faillikler üretmeye devam ediyor. Marş edinilmiş ama içselleştirilmemiş değerler faillikleri maskeliyor. Biz de “çok iyi” birilerinin açtığı yaraları görmekle, o kişinin iyiliği arasında tercih de bulunmak zorundaymışız zannediyoruz.

Nasıl?
Oysa bu ikili raunddan çıkıp yapabileceğimiz bazı şeyler var! Hatayı, suçu, failliği kabul ve onarım sorumluluğunu almak. Yani kişileri onarım sorumluluğu almaya davet etmek ve zarar gören kişinin yarasının kabul görmesi. Kişinin kendi failliği ile yüzleşebilmesi; kişiyi eyleminin sorumluluğunu alıp sonuçları onarabilen bir özneye dönüştürebilir. Cennetin Doğusunda Lee’nin “timşel” kelimesinde keşfettiği “yapabilirsin” anlamı gibi. Kötülüğe egemen de olabilirsin, kötülük de olabilirsin. Onarma kapasitesi ve iradesi bize inkar, kaçma, yok sayma, yüzleşememe gibi bireysel ve toplumsal çıkmazlarımızda olay yerine dönüp onarma, yeniden kurma, inşa edebilmenin anahtarı olabilir. Bizler de tanıklar olarak etrafımızdakileri bu sorumluluğa davet edebiliriz.

Yorum bırakın