Çocukken futbol maçlarında futbolcular hakeme top vermiyorlar diye çokça üzülmüş ve hakemleri desteklemeye karar vermiştim. Dışlanmalarını fark ettiğim gün içimde beliren kasveti hala hatırlıyorum. Neden birlikte oynamıyorlardı ki? Oysa aradan zaman geçtikçe hakemlere kızar söylenir bile oldum. Taraf olmak, güçlü olandan yana tercihte bulunmak keyifliydi. En azından bunun keyif, heyecan, adrenalin sebebi olduğu bir dünyada büyüyorduk. Güçten yana taraf olmak güdüsel veya biyolojik bir şey olmamasına rağmen, zamanla kazandığımız ve öğrendiğimiz bir davranış. Yoksulluk ve damgalanma üzerine yapılan çalışmalarda bunu kanıtlar durumda. Yoksulluk ve yoksullar üzerine çeşitli sosyal gruplardan insanlarla yapılan çalışmalarda yetişkinlerin genel olarak yoksulluğu bireysel sebeplerle açıkladığı görülüyor. Hak edilmiş bir yoksulluk tanımlanıyor bireysel sebeplerden veya kaderden! Çokça da aşina olduğumuz; çalışsınlar, tembel olmasınlar, bakamayacağı kadar çocuk yapmasınlar diye uzayıp giden liste dünyada da aynen kendini yineliyor. Bu algı yoksulluğun yaşanış biçimini ve yoksulların koşullarını yeniden yeniden üretiyor. Aynı soru çocuklara sorulduğunda ise sonuçlar büyüklerden oldukça farklı çıkıyor . Çocuklar yapısal sebeplerden bahsedip, sistemik çözümler sunabiliyorlar. (Türkiye’de yoksulluk çalışmaları: Yoksulluk Psikolojisi).
Yoksulluğun, adaletsizliğin, şiddetin en çok mağdur ettiği çocuklar çoğu zaman yetişkinlerden farklı ve çözümsel düşünebiliyorlar. Öte yandan toplumsal okul sosyal adaletsizliğin kabul göreceği düşünüş biçimlerini üretiyor. Ve çocuklar da içinde büyüdükleri toplumda adaletsiz eşitlik tanımları, şiddet içeren barış biçimleri öğreniyorlar. Yine başka bir örnek çocuk hakları örgütlerinin çocuklarla anayasa üzerine yaptıkları çalışmadan: 12 yaşındaki Seher “İnsanların hak ve özgürlükleri ellerinden alınmamalı” diyor. Bu gün Türkiye’de hak ve özgürlükler üzerine bu kadar net bir duruş sergileyebilen kaç insan vardır? 11 yaşındaki Ayşe “Sınırlar kalksın.” diyor. Peki yetişkin insanların kafasında kaç sınır, kaç kırmızı çizgi, kaç duvar var? Bu duvarlar kaç ölüm, kaç savaş, kaç yıkıma arka çıktı, sebep oldu? Tam da bu yüzden çocukların korunması gereken yegane şey toplumsal değerler ve düşünüş biçimleri olarak ortaya çıkıyor. Çünkü onların dünyayı ters yüz edecek bir potansiyelleri var. Ve modern eğitim sisteminin yapabildiği tek şey o potansiyelin etrafına duvarlar örmek.
Hatice Kapusuz