1 Ekim itibariyle yeni hukuk düzenlemeleri yürürlüğe girdi. Hem de öyle sessizce girdi ve öyle az tepki çekti ki düzenleme kadar bu sessizlik üzerine de düşünmek gerekli.
Yeni düzenlemelerin iddia edilen amacı mahkemelerdeki dosya yükünü azaltmak. Oysa düzenlemenin meali; yoksul insanların hukuk sisteminden tamamen dışlanması en azından hakkını arayan taraf olarak. Düzenleme ile hukuk ve aile mahkemelerinde tüm masrafların peşin yatırılmasının yanı sıra tanık, bilirkişi ve keşif içinde ücret ödenmesi öngörülüyor. Bu da sıradan bir dava için bile 600 TL ye yakın bir masraf anlamına geliyor. Yani çalışmayan veya düşük ücretli bir kadının kocasına boşanma davası açması veya işinden atılan asgari ücretli bir insanın hakkını mahkeme yollarıyla araması mümkün değil. Tam bir parayı veren düdüğü çalar hikayesi…
Herkesin bildiği bir fıkradır bu, üstelik de sıkça kullanılagelen bir kalıp haline de gelmiştir… Aslında ne el yazmalarında ne de İlhan Başgöz ve Pertev Naili Boratavın Nasrettin Hoca’ya dair aktardıklarında böyle bir anlatım ve yaklaşım yoktur. Hocayı biliriz, kimi zaman hoca olarak çıkar karşımıza kimi zaman kadı, kimi zaman da kadı karşısında bir sanık… Adaletle de arası iyi değildir. zaten halkın anlatısında ortaya çıkan bu kıvrak akıllı kahraman biraz da yoksul halkın karşılaştığı haksızlıklarla başa çıkma yöntemlerinden biridir. rüşvet yiyen kadılardan yaka silken halk fıkrasında da rüşvet yemeyi seven Nasrettin Hocaya güler.
Peki nasıl oluyor da Nasrettin hoca çocuklara parayı veren düdüğü çalar gibi bir ders verir oluyor. Aslında sorunun cevabı resmileşen-millileşen(!) kültürde yatıyor. Ne zaman ki devlet ulus terbiyesi ve kültürüne el attı o zaman folklorik alanda üretilen her şey yeniden yazılır oldu. Arzulanan toplumsal yapı, ilişki ve ahlaki değerler ekseninde yeniden bir üretim söz konusu oldu. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde derlenen atasözlerinden memnun kalmayıp, yeni atasözleri yazan dönemin aydınları olduğunu biliyoruz. Haliyle kadıyla dalga geçen Nasrettin hoca, devlet elinde herkese yerini ve haddini bildirir bir figür haline geldi. İşin kötüsü biz de ilkokul sıralarından itibaren haddimizi bilmeyi öğrendik. Böylesine ayrımcı ve kabul edilemez bir düzenleme karşısında bu sessiz kalışımız belki de biraz bundan…
Sevgili hatice; bir avukat olarak minik bir bilgi eklemek isterim.Dava açarken ödenen ücretin yükselmesinin sebebi davacının (işçi- ya da boşanmak isteyen kadın olabilir ) eskiden dava süreci içerisinde ödediği bilirkişi-keşif- posta masraflarının artık davanın başında alınmasıdır.Yoksa hala dava harcı, dava değerinin binde 59’ünün dörte biridir.Bu açıdan davacıların cebinden çıkan para değişmemekte fakat en başında ve toplu olarak alınmaktadır.(Hatta memurların posta masrafı adı altında fazla fazla aldıkları ücretlerin önüne geçildiği bile söylenebilir.) Ancak uygulamada senin de söylediğin gibi (özellikle işçiler bakımdan) masrafların baştan ve toptan alınması dava açmanın önünde bir engel teşkil etmektedir.
BeğenBeğen