Bildiğimiz tüm pratiklerin dışında akıyor hayat. Bir korku imparatorluğunun inşa ettiği korku duvarları ilk kez içimizde aşılıyor! Birbirinden kopuk bir nesil korkularını birbirine destek olarak aşıyor. Düşenin yerde bırakılmayacağını görüyor ve yaşıyor. Yalnız olmadığımızı hissediyoruz en çok da…
Özellikle çeşitli yollardan, yönlerden umut devşirmeye çalışmış kuşağın, içine, kendine döndüğü, yalnızlaştığı bir zamanda… Kentlerin, okul kampüslerinin, sosyalleşme alanlarının giderek birbirinden koptuğu, atomikleştiği bir zamansallıkta tekrar bunu hissetmek hafiften burun direğini titreten cinsten.
İçindeyken veya evde takipteyken kimi zaman gözlerim doldu, burnum sızladı, kimi zaman da çocuksu yerinde duramayan mutluluklar hissettim. En güzeli de “Dışarıda tarih yazılıyor” duygusunu hissetmek ve parçası olmayı arzulamak herhalde. Bir de arkadaşlarımıza bunu yapamazlar, birlikte olmalıyız, hissiyatı elbette. Ne kadar da güçlü kılıyor bizleri.
Oysa yıllardır gündem bir başbakanın iki dudağının arasında gidip geliyordu;
Kadın cinayetleri, tecavüzler, kürtaj yasağı, çocuk istismarları, ölümler, adaletsiz göz altılar, hukuksuz tutuklamalar, kapı önünde vurulan çocuklar, yerde sürüklenenler, HES’ler, açılımlar, kapalımlar, tehditler, buyruklar, faili meçhul cinayetler, ve suçlunun cezasız kalışı, üstüne üstlük ödüllendirilişi… Tüm bunlar karşısında orada burada ses çıkarmaya çalışan, evinde, işinde, dost sohbetinde vicdanı adalet duygusu yanan onlarca, yüzlerce, binlerce biz…
Ve ilk kez biz öndeyiz! Gündemi belirleme gücü sokaktaki insanlarda. Tüm bunlar ve sayılamayacak kadar çok adaletsizliğe karşı sokakta olanlarda. Medyanın yalancı, iktidarın zalim olduğu dökülmüşken ortalığa kendimizden ve yan yana durduklarımızdan gayri güveneceğimiz de kimse yok.
İktidar bu sefer sokakta olanın güzelliğini saniyede 500 yalan hızıyla gölge düşürme telaşında ama yemezler be Usta!
Ergen bir tavır ile her yerde miting düzenleyen, her gün ekranlara çıkan, birilerine söylev çeken ustanın ve kalfalarının yalanları malum. Ancak hakikat yerini aynı hızda buluyor.
Asıl mesele ise iktidarı bunca zora sokan, sözüne, stratejisine yalandan ve karalamadan başka şans bırakmayanın ne olduğu aslında. Elbette toplumsal muhalefet hiç bir iktidar için hoş gelişler ola melodisiyle karşılanacak bir durum değil, hiç bir zaman da olmadı. Tarih bilgimiz bize iktidarların toplumsal muhalefete nasıl cevaplar verebildiğine dair ortak örnekler verebiliyor dünya tarihinden. Ya şiddetle bastırırsın, ya muhalefet içindeki belli grupların taleplerini içerir, muhalefeti parçalar bir kısmını marjinalleştirir bir kısmını muhalefet dışına çekersin, ya da temel talepleri içeren kapsayıcı bir tavırla egemenliğini pekiştirirsin .
İktidarın ilkini güçlü bir şekilde yaptığı malum, ikincisini yapmayı söylem düzeyinde yürütmeye çalışıyor ancak çok başarılı olduğu söylenemez.
Toplumsal hareketin buna verdiği tepki ise her şiddetli müdahalede birbirine daha çok yakınlaşmak ve cevabını iktidarı alaşağı edecek bir mizahla vermek oldu. Klasik ritimli sloganların yerini taraftar melodileri aldı. Muhafazakâr veya Kemalist bir ulus devletin vaat edebileceği tüm renklerden ve sözlerden çok daha fazlası çıkıverdi köşe başlarından. Apolitik denen genç kuşağın apolitikliğinin aslında klasik politik yapıya bir umursamazlık olduğu ve mevcut potansiyelin klasik politik düzlemi çoktan aşmış olduğu ortaya çıktı.
Klasik politik düzlemin sıkışıp kaldığı bariyerler ve kırmızıçizgileri, tüm zorluklarına rağmen yan yanalığımızla, birbirimizi dinleyerek aşılabildiğini görüyoruz. İktidar ve muhalefet varsın al takke ver külah eylesin dursun, sokakta var olan mizah ikisini de yerinden edecek güçte.
Çünkü bizler 80’lerde ve 90’larda çocuk olmuş, sokaklarda özgürce düşe kalka büyümüş bir kuşağız. Akşam ezanıyla eve çağrılan, dizlerinden yaraları eksik olmayan, elindeki 50 kuruşa meybuz, leblebi tozu alan, çamurdan dünyalar yaratan, iki minder bir tencere kapağına uzay mekiği yapan bir kuşağın gücüne elbette sizin rant kaygılarınız ve iktidar oyunlarınız yetişemez! Sadece tekrar sokaktayız ve yeniden oyun oynamaya başladık.
Ha söz gelmişken hiç bir zaman da çağrılan vakitte eve dönmezdik!
*Yazı aynı zamanda 29 haziran 2013’te radikal blogta yayınlanmıştır.