Yaşamak görevdir yangın yerinde
Yaşamak insan kalarak.
Ataol Behramoğlu
Bir takvimin her yaprağına, bir toprağın her karışına acı ve keder düşer mi bir ülkede?
Kelimelerle anlatamadığımız, karabasan gibi üstümüze çöken acılar….
Sivas’ta yakılanlar, Çorum’da katledilenler, tarım makinelerinde öldürülen Kürtler, asit kuyuları, domuz bağıyla öldürülenler, maden ocaklarında güzel ölenler! Tuzla’da kobay olarak kullanılanlar, yok sayılanlar, ceza evlerinde yok edilenler, cezaevlerinde yaşından büyük acılara teslim edilen çocuklar, açlıktan ölen bebekler, çocuğunu doyuramadığı için kendi hayatından vazgeçen anne babalar, sokak ortasında öldürülen kadınlar, sevgisizlikten sokağa sığınan çocuklar, nefret cinayetlerinde lime lime edilen eş cinseller ve translar…
Bir takvimin her yaprağına, bir toprağın her karışına acı ve keder düşer mi bir ülkede?
Hal böyleyken o ülke sevilebilir mi?
Yaşamaya devam edilebilir mi?
her şeye rağmen…
Bir umut telaşı yaşadığımız! Umut devşirmek için satır aralarından didiniyoruz. Dost sohbetlerinde insanlığı, vicdanı yaşatmak için birbirimiz ses ve nefes olmaya çalışıyoruz.
Televizyonlarda ve gazetelerdeki köşelerinde insanlığı öldürürken onlar, izleyicileri alkışlarken, adaletin ölümü hayırlı olsunken; ölmemek için vicdansızların arasında, güç alıyoruz dostlarımızın gözlerindeki ışıktan.
Düşersek o kaldıracak bizi. Yitip giden bir insan için yaşlar dökülecek o gözlerden kim olduğunu sorgulamadan. Yitenin sadece insan olduğu dökülecek dudaklarından. Bunu bilmekle huzur buluyor bir nebze göğüs kafesimizdeki o kasvetli acılar.
Sırf o düşerse el uzatabilmek için var ediyoruz kendimizi, yan yana yürüyebilmek ve birlikte şarkı söyleyebilmek için.
Ben söyleyemem belki ama çok güzel dinlerim….
Hatice Kapusuz