Bir masala inanmalı yaraları saracak…

Hepimiz kendimizi kendimize yabancı bir duygu ve eylemle yakalamışızdır.
Acelemiz yokken koşturur halde,
Hırslı olmadığınız bir konuda rekabetçi,
Gereksiz öfkeli,
20’li yaşlarda emeklilik düşüyle…

Birbirlerinden bu kadar farklı insanların aynı sıkıcı hayale veya benzer duygu ve düşüncelere sahip olmaları ironik değil mi?

Ya da oyunlarında dünyalar yaratan miniklerin büyüyünce gökyüzünün görünmediği beton yığınlarında yasamaya ve çalışmaya razı olmaları, bunlardan bir tanesine sahip olmak için kredi kuyruğuna girmeleri, hafta sonlarını AVM’lerde heba etmeleri nasılda ironik ve hüzünlü.

En çok da tüm farklılıklarımızla başkalarını sevmemek noktasında ortaklaşmamızı ironik buluyorum. Zira bu “sevmeme” hali hem bilmemeye hem de merak etmemeye dayanıyor. Yaşadıkları şehirden hayatı boyunca hiç çıkmamış bir sürü insan, hiç tanımadığı ve karşılaşmadığı ve belki de karşılaşmayacağı dünyanın geri kalanıyla ilgili katı duygu ve düşüncelere sahip. Bu duyguların en ana unsuru da düşmanlaştırma, ötekileştirme. Freire bir Afrikaatasözünden alıntıyla “İnsan, insanla insandır” diyor. Çevirirsek düşman, düşmanla düşman; dost, dostla dost. Yani sen kendini ne olarak kuruyorsan karşındakini de öyle inşa ediyorsun. Çocukken oyunlar inşa eder, hayali dünyalar kurardık. Şimdi ise dünyamızı, tanımadan, görmeden; dışlama, düşmanlaştırma ve düşmanlaşma üstüne kuruyoruz.

Mevcut sistem içinde büyümek elbette herkesi kendine, dürtülerine, meraklarına, hayallerine ve duygularına yabancılaştırıyor. Çocukken sahip olduğumuz birçok duyguyu ve güdüyü unutuyor yerine bambaşka duygulanış, davranış ve düşünüş biçimleri ekliyoruz.

Acıma duygusu çocuklar için karışık bir duygu ve ben pedagog değilim ama kendi çocukluğumdan kibrit kutusuna koyup gömdüğümüz ölü böceklere özenli cenaze törenleri yaptığımızı hatırlıyorum.  Benzeri anısı olan başkaca çocuklar olduğunu biliyorum. Bu davranış biçiminden, yanı başımızdaki savaşta, sokakta günlerce kalan cenazeleri görmeyen vicdansızlığa giden uzun bir yabancılaşma olsa gerek değil mi? Bu, yarası öpüldüğünde iyileştiğine inanan çocukların, büyüdüklerinde başka çocukların örselenmesine hatta öldürülmesine göz yumar hale geldikleri, çıkmaz bir sokağa çıkan uzun bir yol.

Sokakta söylem üreten söz söyleyen yetişkin abilerin ablaların gözlerini ve yüz mimiklerini düşünün! Dünyanın her yerindeki yetişkinler nasıl da evrensellik sergiliyorlar ve benzeşiyorlar bu parıltısız ve donuk olma noktasında.

Nunila Lopez, Uyanış Öncesi Öyküleri’nde insanların çocukluklarını unuttukları için parıltılarını kaybettiklerini söylüyor ve çocukluklarını unutmuş yetişkinlere karşı bizi uyarıyor.

Parıltıyı kazanmanın ve çıkmaz sokaktan kurtulmanın yolu hatırlamak, çocukluğu ve çocuksuluğu. Hatırlamanın ise bildiğim en iyi aracı masallar. Ama öyle akademik bir nesne edasıyla veya popüler hobi tadında değil! Perilere, cücelere, canavarlara inanarak, heyecan, kaygı ve merakla sayfalarında kaybolarak yine yeniden masal okumak. Tıpkı bir zamanlar yaptığımız gibi. Tekrar hatırlamak o bilinmeyene karşı duyduğumuz merak duygusunu, şaşırmanın enerjisini… Tekrar düş kurmak ve düş kurmayı hatırlamak.  Hele dünyayı değiştirmek istiyorsanız ve barışsa düşünüz, öncelikli işiniz bu olmalı. Düş kurmayı unuttuğumuzdan değil midir tek düze paket program hayaller ve coşkusuz, öfkeli sloganlar.

Ve şaşırmak tekrar bir şeylere, bahara ve nergislerin ocak ayında açışına ya da karın yağışına. Nergislerin o kadar güzel kokması ve karın yağması örneğin, sadece belli koşullar sağlandığında mümkün olan doğal olaylar olabilir mi içinde mucize olmayan? Sahi en son ne zaman her şeyi bilmeyen ve bilme merakı duyan bir insanla karşılaştınız?

Tekrar hatırlamamız ve öğrenmemiz gereken çok şey var daha iyi bir dünya için, mutlu olmak ve bu dünyanın açtığı yaralarımızı ve yaraları sarmak için.

Walter Benjamin masalı insanlığın ve çocukların ilk hocası olarak tanımlıyor. Benjamin’e göre masal kabustan kurtulma denemesidir insanoğlunun. Masallar bu günde düş kurmanın, iyiyi yaratmanın ve kötülükle baş etmenin hocası olabilir. Masallar büyürken yitirdiğimiz, yabancılaştığımız, yerine sistem formatlı versiyonlarını koyduğumuz başka bir dünya düşünü tekrar bize hatırlatabilir.

Hem düş kurmak ciddi bir iştir ve düşlerle yaratılan dünya da elbette hakikidir. Ursula K. Le Guin’den bir alıntıyla anlatacak olursak Le Guin “fantazi elbette hakikidir. Olgulara dayanmaz, ama hakikidir. Çocuklar bilir bunu.” diyor. Ve ekliyor “bu yüzden yetişkinler fantaziden korkarlar çünkü fantazideki hakikatin, yaşamaya mecbur edildikleri ve kabullendikleri hayatın sahteliğine, kofluğuna, gereksizliğine, sıradanlığıyla yüzleştirmesini istemezler.”

Masallara, çocuklara, perilere ve mucizelere inanın! O zaman iyileştiğinizi ve inşa ettiğiniz dünyanın da daha güzel olduğunu göreceksiniz.

Masal kapılarınız her daim açık olsun!

Hatice Kapusuz

Daha fazla çocuk kitabı için: Evvel Zaman Kitaplığı

İnstagram: Evvel Zaman Kitaplığı

Bir Cevap Yazın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s