O Ağustos Günü

Çocuk öyküleri yazan ve çizen bir insanın başına gelen en iyi şey birlikte üreteceği çiftine kavuşmak olsa gerek. Yazmak ve çizmek bir nevi birbirinin mütemmim cüzü. Yazar Rindert Kromhout ve çizer Annemarie van Haeringen de o şansa erişip birbirlerini bulanlardan. Belki de onlar da Pietro ve Paolo gibiler. Görülmek ve duyulmak istenenin ötesini yahut da aynı hikayeyi farklı kelime ve çizimlerle yeniden anlatmak istiyorlar. İkilinin Türkçeye çevrilmiş okul öncesi yaşlara uygun üç çocuk kitabının ardından O Ağustos Günü de yayınlandı.

Kitabın başkahramanı 14 yaşındaki Enrico. Kitap Enrico’nun hayata, insanlara ve ilişkilere dair tanıklığını çizdiği resimler içinden aktarıyor. Enrico konuşmaktan çok dinleyen bir çocuk. Her zaman uçup her şeye tanık olmak, her şeyi görmek, gizleneni bulmak istermiş. Buna çözüm olarak resim yapmayı keşfetmiş. Resim yapmak Enrico’nun hayallerinin somut hali. O tanıklıklarını, gördüklerini ve duyduklarını resimlerine işliyor. Bu resimlerde ise küçük bir İtalyan kasabasında olan her şey; kırmızı sardunyalar, yaz güneşi, kadınlar, çocuklar, oyunlar, dualar, kıkırdamalar ve didişmeler var.

Yaz günlerinde yaşananları katman katman aktaran kitapta kimlerin hikayesi yok ki? İki küçük çocuğun küçüklükten filizlenen aşkı, buna eşlik eden oğlan çocuğu kıkırdaşmaları, Enrico’nun vicdanını temsil eden az akıllı İda, Luigi dede ve Marta’nın yaşlı huysuzluğu ve didişmeli ilişkileri, kasabanın bu tartışmada heyecanla taraf tutmaları, erginleşme sürecindeki bir oğlan çocuğunun anne ve babasıyla ilişkisi, çocukların yetişkin dünyaya dair algıları, eleştirileri, çelişkileri ve her şeyi aniden değiştiren bir deprem.

Deprem; zemini yerinden eden, travmatik ve sarsıcı bir deneyimdir, ama büyütür ve değiştirir hayatta kalanı. O Ağustos Günü’nde sokakları, hayatı, gündelik rutinleri değiştiren deprem, sarsıcılığının ötesinde; ölümün ve doğumun iç içe geçtiği yaşam döngüsü içinde bir yerde, ne bütünüyle yok edici ne de sıradan.  Bunu Enrico’nun çizimleri, tanıklıkları ve hayata devam edişiyle okuyoruz kitapta. Burada başta andığımız Paolo ve Pietro’ya kitapta aktarılan hikaye üzerinden yeniden dönmek iyi olabilir.

Bir gün iki kardeş, Ressam Pietro ve hikaye anlatıcısı Paolo, gökyüzüne baktıklarında güneşin önünde bir karartı gördüler. Paolo güneşin önünde bir melek var dedi. Pietro dikkatlice baktı ve onun bir kartal olduğunu söyledi. Pietro bunun resmini yapmalıyım dedi. Paolo bunun hikayesini anlatmalıyım dedi. Hikaye kulaktan kulağa yayıldı. Resim elden ele dolaştı. Resme dikkatlice bakmayanlar, güneşin önünde bir melek gördü. Hikaye dilden dile dolaştı. Dilden dile dolaşırken hikaye bir aziz, insanları kurtarmak için yer yüzene indi haline geldi. İnsanlar görmek istediklerini gördüler, duymak istediklerini anlattılar. Ancak resme dikkatlice bakanlar güneşin önündeki karartının aslında bir kartal olduğunu görebilirdi.

Ninesi, resim yapmayı seven Enrico’ya bu hikayeyi anlatmış, resimlerinle buraları göster demişti. Enrico buraları görmek isteyenler için fotoğraflar var dediğinde; “resimler fotoğraflardan farklıdır, sadece olanı değil onun insanlar tarafından nasıl göründüğünü de anlatır demişti”.

O Ağustos Günü; 14 yaşındaki Enrico’nun bir İtalyan kasabasındaki hayatı tüm unsurlarıyla bütünüyle algıladığı, hissettiği ve tanık olduğu, tanıklığını da resimleyerek tarihe kanıt olarak bıraktığı usul ve gerçek bir hikaye. Rindert Kromhout yazdığı hikayeyi, Annemarie van Haeringen, bir çocuğun çizdiği resimlerin acemiliğini ve azmini yakalayarak resimlemiş. Uzun yaz günlerinde Enrico gözünden günler ve deprem nasıl yaşandı öğrenmek isterseniz buyurun siz de takip edin Enrico’nun resimlerini ve hikayesini.

 

Bir Cevap Yazın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s